12 Kasım 2009 Perşembe

Anlaşılabilen Yenilikler...

Uzun bir aradan sonra gecenin dördünde yazıyorum...Notebook'un klavysinin "c"lere tam basmaması azizliğine rağmen yazıcam bu yazımı:)



Pazarlamada firmaların sık sık yaptığı fakat artık insanların çok da önemsemediği "en büyük" ve "ilk" kelimelerini kullanılacaksa gerçekten müşteri için anlam ifade etmesi gerekmektedir.Zaten" En iyi" gibi bir kelimeyi kullanan firmalar abesle iştigal ediyorlar neye göre ve kime göre iyi olduklarını tam olarak açıklamadan yuvarlak cümle kurdukları için...



Düşünsenize bir e-ticaret sitesinde bir ürün satn alacak müşeriye bu siteyi ilk biz web 2.0 kullandık demeyi...



Ya da manavdan meyve alacaksınız manav diyor ki bu il kumda yetişen domates diyor



Yad bilgisayarcıdasınız yazıcı alacaksınız bu sektördeki en iyi yazıcı...



Ya da bu televizyoncudasın bu lk led tv diyor size...



Şimdi ben 2.0'ın anlamını bilmezken, domatesin hangi toprakta yetiştiğini bile bizmezken, yazıcının neye göre en iyi olduğunu anlamazken , plazma ve lcd yi bile karıştırken üstüne bir de ledi sokarsam bunların arasına benim için bu özelliklerin hç biri tek başınayken anlam ifade etmiyor.



Müşteriye şunu söylemelisin bu 2.0'la sitenin kullanımı daha kolay ve hızlı, kumda yetişn ürünün çekirdeği olmaz, led tvde sanki herşey yanında canlı kanlı oluyor gibi dersen ben bu ürünü alırım.





Sektörde yaptığınızı yeniliker her zaman müşteriye avantaj sağlamalı.Avantaj sağlamayan ilkler ve en büyüklükler müşterinin bir kulağından girer diğer kulağından çıkar...



Düşünün fonksiyonelliği olmayan bir site.Diğerlerinden onu ayıran sadece tasarımı bunun dışında ekstra müşteriye sağladığı yeni bir avantaj yok.Şimdi müşteri sırf tasarımından dolayı bu siteye mi girer yoksa daha fonksiyonel tasarımla bir birini tamamlayan bir internet sitesine mi?



Bence müşteriye rahat kullanım sağlayan navigasyon, hızlı herşey gözünün önünde ve gözünü yormayacak bir tasarım ve avantajlı bir fonksiyonellik....









Ya sa

27 Eylül 2009 Pazar

Spam Diyen Yalan Söylüyor!

Bugün karşılaştığım art niyet gördüğüm kısa bir hadiseden bahsedicem; Bizim spam yaptığımız iddasıyla bir çok forumda yer bulan yalan karalama üzerine.

4 Yıllık süreçte Adreseyemek.com hiç bir şekilde spam yapmamış bu yola başvurmamamış başvuranlarıda ahlaksız olarak nitelendirmiş bir yapıya ve prensibe sahiptir.Hiç bir şekilde istenmeyen, parayla satın alınmış mail vb. çalışmada yer almamıştır almayacaktır da.

Üyelere belli periyotlarda, çok sık olmadan, kullanıcılarımızı boğmadan bilgilendirme mesajları yapılmış, mailin içeriğinde en önemli sermayemiz samimiyetimiz ortaya konmuş iken bize spam yapıyorsunuz suçlamalarını bulunduranlar, Adreseyemek.com'a sadece üye olup "acaba napıyorlar?" "aktif crm uygulamaları var mı", "kullanıcı aktiviteleri nelerdir" casusluğuna girişen art niyetlilerdir.

Müşteri hizmetlerimizin nasıl çalıştığını bilmeyen ve bilmek istemeyenler, sadece öneki yazılarıma dikkat ederlese nasıl bir rahle-i tedrisattan geçtiğimizi anlayacaklardır.Fakat internet aleminin üstadı olduğu farzeden bu küçük azınlık art niyetli olarak eleştirilerini bize değil forumlarda yazmayı beceri olarak saymaktadır.

Elbetteki müşteri hizmetlerimiz bugüne kadar ve bugünden sonra da hızlı problem çözme, müşteriyi anlama, tavsiye, şikayet ve önerilerini dikkate almıştır.Hatalarında kullanıcılarımızdan özür dilemeyi hatta adreseyemek.com'dan istifa etmeyi bir sorumluluk bilinci olarak göstermişlerdir.

Bugüne kadar hizmet verdiğimiz, altını çiziyorum hizmet verdiğimiz, tüm kullanıcılarımız istekleri şikayetleri değerlendirilmiş bu konuda yol haritamızı müşterilerimiz oluşturmuştur.Ama velakin Adreseyemek.com'dan bir tek hizmet almayan kişilerin adreseyemek.com ekibi hakkında ahkam kesmesini kınıyorum...

Eğri oturup doğru konuşmada yarar var; eleştirdiğim, kınadığım hiç bir pazarlama faaliyetini kendi şirketimizde yapmam ve yaptırtmam.Yaptı diyen yalan söyler.

25 Eylül 2009 Cuma

Metropol İnsan(sı)ları

Bugün üzüldüğüm, kızdığım, önceleri çokça karşılaştığım, kabullenemediğim metropol insansılarından ve insandan insansılara döndüren sorumludan, kapitalizm ve küreselleşmeden bahsedeceğim...

İsyanlardayım çünkü Anadolu dediğimiz bu topraklarda, metropollerinde artık misafirperverlik, hoşgörü ve sabır artık yok olma durumuna gelmiş durumda.

İsyanlardayım çünkü bu insansılar"bir merhaba" demekten bir slm vermekten aciz, yorgun düşmüş durumdalar kapitalizm denen olgunun karşısında...

İsyanlardayım çünkü trafikte bir yol vermeyi bile karakterinden taviz sayan insansılarla dolu artık metropoller.

İsyanlardayım çünkü biz kavramını unutup, ben kavramına dönülüldüğü için.Hele hele bu insansıların bazen ben kavramını bile unutup kendilerinden geçmesi bile artık normal sayılmaya başlandı.

İsyanlardayım çünkü normalleşen ve modernleşen metropollerde artık toplum diyebileceğimiz işteş ekiyle yapabileceğimiz bir eylem kalmadı artık...

İsyanlardayım çünkü hayatın sadece iş ve aştan meydana geldiğini düşünen insanlar artık çoğunlukta...

İsyanlardayım çünkü idealler, biz olma bilinci, birliktelik bilinci, sadece eş ve çocuklarla dolu ufacık dünyasılarla dönmüş artık...

Artık hedefler sadece kariyerini bir basamak yükseltmek, rakibini yerle bir etmek, bu yolda her şeyi mübah saymak, ve asıl olansa bu yolun herkes tarafından normal olduğunun düşünülmesi beni bu kadar rahatsız eden...

Artık para = amaç, kariyer = aferim deliliği , anne baba = bayramlarda görülmesi gereken kişi, hal hatır sorma = boş laf, rekabet = yok et, aşk =patalojik bir saplantı haline geldi...

Eskiye özlemim yok inanın sadece şimdiki zamanda metopollere ve bir çoğuna kırgınlığım var...

Küreselleşmeyel birlikte sadece sınırlarımız değil, toplum olmada varsaydığımız kırmızı çizgilerimiz yıkılmış durumda.

Küreselleşmeye asla karşı olmadım.Ama kırmızı çizgilerimizin tek tek yavaş yavaş farkedilmeden silinmesi, buna engel olamayanlar asıl karşı olduğum üzüldüğüm ve kırıldığım.

Sadece para ve kariyer odaklı, birbirini rekabette yok etmeye programlanmış insansı sürünün anlaması gereken şu "kapitalizm öldürür".

Metropol insansılarının özeti: Zamanla bu yıkım diğer şehirlerimize ilçelerimize hatta köylerimize kadar gelecek.Ben o kadar yaşayıp göreceğimi ummuyorum.Bundan dolayı dır ki bu yozlaşmanın doğduğum topraklara gelmesini, görmesem de artık bu metropollerde bu kadar çok şahit sadece 4 yıl dayanırım dahası yok...

4 Eylül 2009 Cuma

Gsm Operatörleri

Bu yazımda Türkiye'deki 3 gsm operatörünü, pazarlama faaliyetlerini ve müşteri hizmetleri organizasyonunu kısaca anlatmak istiyorum.En büyükten en küçüğe gidicem.

TURKCELL

Turkcell'i dününden bugününe anlatmak bile onlarca günü alacakken kısaca geçmem haksızlık olsa'da diğer operatörlerde olduğu gibi güncell faailiyetlerine bakmakla yetineceğim.

Turkcell Türkiyenin ilk ve n büyük gsm operatörü...Bu tekeli iyi değerlendiren Turkcell bugün 40 milyona yakın abonesiyle ve inanılmaz iyi crm çalışmalarıyla en büyük gözdem diyebilirim.Mustafa yazısında nasıl çuvalladığını anlatsam bile, en pahalı operatör olsa bile, pazarlamadaki faaliyetleri, pr çalışmalarıyla, sosyal kurumsal faaliyetleriyle diğer rakiplerini elbetteki geri bırakıyor.Büyüklüğü onu şımartmadan, müşteri hizmetlerindeki aşmış görüntüsüyle, bir kaç gömlek diğerlerine fazla.

Gelin görün ki Turkcell, ya bu reklam da Turkcelle yakışıyor mu da dedirtiyor.Hayal kırıklığı yaratıyor.Özellikle 3 g reklamlarından bahsetmek istiyorum.3g reklamlarında uluslar arası bir ajansla çalışan Turkcell, ajansın kurbanı olmuş durumda.Yeni bir teknoloji için nerdeyse çığır açacak kadar yenilik için, daha önce hiç uluslar arası ajans deneyimi olmayan Turkcell, büyük risk alarak reklam faaliyetlerini bu ajansla sürdürmüştür.Pazarlamacıları "Bizi heyacanlandıran bvir projeydi" açıklamlaarında bulunsa da her ne hikmetse bizler bu reklamlardan hiç heyecanlanmamış, bu reklamı görelim de biz 3g'yi turkcell'den alalım demedik. 3 tane farklı kategorilerde popüler ünlü, Merak ediyormusun? adında sallama bir jingle ve sonuçta toplama, ne anlattığı ne amaçladığı bilinmeyen bir reklam...Her izlediğimde acama google reklamı mı yapılıyor diye de içimden soruyorum soruyorum çünkü merak ve interneti 3 gyle bağdaştıran Turkcell fiyattan ve en önemlisi HIZ'dan hiç bahsetmemektedir.

Turkcell bir dur de şu HİDO reklamlarına!


VODAFONE

Vodafone, illalah ettiren reklamlarından, selim le tarifeden sonra, 3g reklamlarıyla gönlümde taht kurmuş durumda.Turkcell ve Avea'dan daha ekonomik 3g paketleriyle de öne çıkmakta.Her nekadar çok kullanışlı olmasa da Teknosayla yaptığı anlaşma da 3g pazarlamasında Vodafone'u liderliğe taşımıştır.

Vodafone, oynattığı isimlerle de ( Ali Sabancı , Tugay , Hakkı Devrim ) hani çok popüler kültürün ögesi olmayan ünlülerle bu işi başarmıştır.Ali Sabancı'nın öğrenme maliyeti dediği ve tüketiciye sağladığı avantajı, bizler çok hissetmesek de, reklamlarında samimiyetle Turkcell'in reklamlarındaki nofrost, buz gibi esen havadan çok uzak durumda.

Bu arada Turkcell ve Vodafone'un modemleri kullanmaktayım.Gerek internete bağlanmak için kullandıkları program olsun gerekse hız olsun vodafone önde.

AVEA

Bir şirket bu kadar kötü yönetilebilir.Müşteri hizmetleri bu kadar batırılabilir.Türk telekom gibi iletişim devi arkasındayken bu kadar yerlere düşürülebilen bir gsm operatörü daha görmedim.Sadece reklama oynayıp alt yapı ve fiyat olarak dibe vuran Avea, aslında 3.cü büyüklüğü(!) haketmiyor.Yani anlatmak istediğim 1000 tane daha pazara gsm operatörü girse avea nın gönlümde ve gözümde yeri son!

Şimdi düşünün müşterilerine, sınırsız tarife vaat edip daha sonrasında o karınca sözleşme maddelerinden birine müşterinin tamamen aleyhinde bir koşul yerleştirip daha sonra bu maddeye dayanarak kendi başına, dediğim dedik çaldığım düdük tadında, önce milyonlarca abonenin numaralarını kendi opratörüne taşıttıran, 10,000 dakika yalanıyla kullancılarını güzelce kandıran AVEA, sonrasında gördüğü ve forecast edemediği kullanım oranıyla, bu tariferi değiştirmeyle harakiri yapmıştır.

Bu harakiri sonucunda güvenilmez bir marka olduğunu göstermiş, bundan sonra ağzıyla kuş tutsa da artık büyük yara almış bir şirket Avea.Müşteri hizmetlerinine hiç bir zaman ulaşılamaması da cabası.

Ey AVEA finanscıları ve pazarlamacıları, 10000 dakikayı neye göre belirlediniz ve hesaplarınız neden allak bullak oldu?Bir soru daha bu kadar kötü yönetilen bir kampanyadan sonra imajınızı kurtarmanın bir yolu var mı?Fiyat rekabetinde önce dengeleri alt üst edip sonra kendinizin alt üst olmasına diyeceğiniz bişey yoksa ben size kısa bir tavsiyede bulunayım;

Avea'yın ben yönetseydim, baktım ki finanscılarım ve pazarlamacılarım çuvalladı sıfırdan ve yeniden yapılanmaya giderdim.Baktım ki 10,000 dakika beni inanılmaz zarara sokuyor bunu abonelerine bir smsle duyurup sonra müşteri hizmetleri'nin düğmesini kapatmazdım.Yapacağım şuydu; çok iyi tele marketingcilerle çalışır tüm abonelerimi tek tek arardım.SAMİMİ olarak durumu anlatırdım.Daha sonrasında mevcut tarifelerin dışında abonenin kullanımına göre yeni tarifeler yaratır, aboneye özel tekliflerle çıkardım karşısına.Ve ikna ederdim.Bu iknada %10'luk fireyi göze alarak yapardım.%10 yerine %100'ü göze almak yerine...




Özet: Büyük cirolar ve çok profosnel çalışmak hata yapılmayacağı anlamına gelmez.Önemli olan hatalardan ders alarak yola devam etmek.Elbetteki bu Turkcell ve Vodafone için geçerli. 3 gyi sadece görüntüklü konuşmaya yoran, hız konusunda ürkek kalan pazarlama faaliyetleri çok fazla başarılı olmaycaktır.Ve Avea...Avea, iyi yönetilemedi, bir çıval inciri berbat etti...

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Tatil Zamanı...

Yorucu 1 yılın ardından 1 hafta evime Akdenize gidiyorum...

Sonrasında yazılarıma kaldığım yerdenn devam edeceğim...

26 Temmuz 2009 Pazar

İnternet Reklamını Doğru Seçmek

Bu kısa yazımda yine tespitlerde bulunacak reklam verenlere ve alanlara bu konuda biraz daha self- control mekaznizmalarını daha iyi çalıştırmasını tavsiye edeceğim.

Facebook -Adnet

Reklam verenler açısından bin düşünülüp verilmesi gereken sosyal ağ facebook.Yeni tasarımıyla birlikte reklam alanını etkisileştirmesiykle birlikte google adwords'e göre çok daha pahalı sistem haline gelmiştir facebook.Facebook'un en büyük dezavantajından biri ise kalitesiz niteliksiz reklamların sağ kolonda yer almasıdır.Zyıflama reklamları, kalem kamera, casus saat reklamlarıyla doldurulmuş bir alan.Bunun yanında veya arasında yapılan reklamlar, marka değerini yerle bir etmeye yetecektir.

Adnet, doğan gurubunun adwordsten esinlenerek yaptığı doğan gurubunun internet sitelerinin fazlaca yer aldığı internet ajansı diyebiliriz.Ekşisözlüğün networkünden ayrılmasıyla büyük yara almıştır.Yanar söner reklamlar, görselliği bozmakla beraber, cinsel içerikli ilaçların reklamlarla boğulmasıyla da reklam veren açısından düşünülmesi gereken ajanstır.

Bu reklam alanların bu konuda ciddi denetimden geçirerek reklamları yayınlaması gerekmektedir.Para gelsinde nerden gelirse gelsin demek kısa vadeli çözüm oluşturur ama uzun vadede düşünüldüğünde bir çok potansiyel müşterisini kaybetmeye yol açacaktır.

Son zamanlarda ciddi ciddi yıldızı parlayan Reklamz'i de unutmamak gerekli. Ekşi sözlüğü networküne katarak Doğan gurubunun yara almasını sağlayan Reklamz internet ajanslarında şuanda en güçlü durumdadır...Reklamz'in her dönem (kriz, piyasa durgunluğu veya canlılığında) uyguladığı fiyat politikası ise en büyük dezavantajıdır.Reklamın geri dönüşüm maliyet hesaplarına bakıldığında dağlar kadar fark olmasını görmezden gelen reklamz, hesabını kitabını tam olarak ölçemeyen reklam verenlerin gözdesi halindedir.

Ve adını Beril Tech'ten satın aldığı blogcu.com la duyuran daha sonra satın almalarla sektörde ağırlığını hissetiğimiz NOKTA internet teknolojileri.Kendi sitelerini barındıran networkle ve uygun fiyatlarıyla reklamz'in sektördeki liderliğini devirecek şirket.


Reklam verenler açısından tecrübeli bir ajansla çalışmak ve asıl hedefin ne olduğunu belirlemek çok önemlidir.Bilinirliğin artırılması mı ilk hedef yoksa geri dönüşüm mü?İnternet reklamlarında ölçülbilirliliğin avantajını ayrıca anlatmaya gerek görmüyorum.Temel soru şudur ?Eğer geri dönüşümse amacınız; O reklamlardan gelen müşteri başına harcadığınız reklam ücreti maksimum ne kadardır?

Tavsiyem; Bu maksimum ücreti belirlediğinizde o reklamın gerçek ücreti ortaya çıkacaktır.

21 Temmuz 2009 Salı

Müşteriyi Asla Kandırma !

Önceki yazılarımdan birinde ahlaksız rekabetten bahsetmiştik ve isim vermeden eleştirmiştik kendi sektörümüzdeki ahlaksızları.Şimdi müşteriyi kandırmaya çalışmanın neler getirip neler götüreceğini sonuçlarını sizlerle paylaşacağım.

"Müşteriye biz büyüğüz " demekle müşteriye katılan değer veya müşterinin gözünde firmanın veya girişimin büyüdüğünü düşünüyorsanız kocaman bir yanılgı içerisindesiniz.Hele hele bu büyüklüğünüz balonsa yani söylenen rakamlarla yıl sonundaki bilançonuz tutmuyorsa o balon gün gelir patlar.Şimdi siz çok büyüğüz onbinlerce müşterimizden bizden hizmet veya ürün satın alıyor dediğiniz müşteri bunla doğru orantılı olarak aldığı hizmete veya ürüne değer katılmasını yani müşteri için daha avantajlı hale gelmesi gerekmektedir.Asıl büyümekse budur.Sizin kaç müşteriye hizmet vermeniz değil o hizmeti nitelikli mi verdiğinizdir.


Nicelik olarak büyüdüğünüzü müşteriyi kandırarak sayılarla güven artırdığınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.Türkiyedeki satın alma alışkanlığı evrensel tetikleyicilerden farklı değildir aslında. Firmanın büyüküğünden ziyade o şirketin köklülüğü, müşteri ilişkileri ve fiyat stratejileriyle alakalıdır.

Bugünün bazı şirketleri satın almayı büyüklüğün etkildeğini, koç sabancı vs. başarılarının büyüklüğe dayandığı ve güvenin bu şekilde sağladığı yanlışında ve çıkmazındalar.Neden sonucu karıştıran şirketler; büyüklüğümüzün nedeni başarıdır demek yerine başarımızın nedeni büyüklüğümüzdür mantığıyla devam ettiklerinde bu yolun sonu bellidir.

Müşteriyi bu konuda kandırmakta cahillikten öte birşey değildir.Günümüzün piyasa koşulları bazen bunu yapmaya şirketleri zorlamışlardır.Fakat farkında olunması gereken büyük olduğunu söylemek yerine küçük olduğunu söylememek arasında çok farklılık...Size yaşadığımız kısa bir anımızı anlatayım;

4 yıl önce Adreseyemek'i kurduğumuzda restorrantlarla anlaşma yapılmalıydı.Piyasa koşullarında malesef; biz öğrenciyiz böyle bir site kuracağız bizimle anlaşırmısınız diyemezdk.Çünkü biliyoruz ki insanların gözünde zaten grişimcilik fikri çok hayalperestlik olarak anılırken, YAPAMAZSINIZ önyargısıyla hiç bir anlaşma yapamazdık. Ama biz şunu yaptık; ne büyük olduğumuzu ne de küçük olduğumuzu söyledik.Söylediğimizi 4 ortaklı bir şirket merkezi şurası faaliyet alanı bu.Söylediğimiz sadece buydu kimseyi kandırmadık.Sonunçta ne oldu biliyormusunuz? Biz site açılmadan 200 restorantla anlaşmıştık bile. Şartların olgunlaşmasıyla da öğrencilikten buralara geldiğimizi rahatça anlattık.

Siz büyüdünüz mü sorusuna gelince? geliştirdiğimiz stratejilerle, samimiyetle, yeniliklerle avantajlarımızla ve ZAMANLA, evet biz gerçekten büyüdük.Kandırmadan, 4 yılda gelinen yerlerle 4 ayda / 1 yılda gelinmeyeceğini bilerek, müşterilerimizin sallama sayılarla kafasını bulandırmak yerine yeniliklerin, hizmet kalitesinin sonucunu alarak büyüdük.


Müşteriyi Asla Kandırma Özeti: Büyüklük başarının sonucudur sebebi değil.Tüketicinin değerlemesindeki etken sayılardan nicelikten geçememektedir.Tam tersine nitelikten ve samimiyetten geçmektedir.

12 Temmuz 2009 Pazar

Girişimci vs. Garantici ... (1)

Girişimciliği geniş geniş yatırımcılıktan ise yazı aralarında bahsetmiştim.Yatırımcı yani eşittir garantici(ler)den bahsedicem.Ama bu bahiste kendini geliştiren yatırımcı girişimci midir ona da bakmak grekiyor.Örneklerle de renk katmak istiyorum.




GİRİŞİMCİ - 1 ( EBRU ÇEREZCİ/HİREF )



Yılın(2009'un) girişimci kadını seçilen Ebru Çerezci'nin hikayesiyle başlıycam.Bu hikayeyi kendi ağzından dinleme şansı buldum.

Ebru Hanım ODTÜ endüsti ürünleri tasarımından mezun olduktan sonra bir şirkette çalışmaya başlamış.Ama kendi işini kurma hayaliyle istifa edip abisiyle hiref adında (Ehl'i Hiref=Sanatkarlar)
birmarka oluşturuyor sadece 20 bin lira sermayeyle.Geçmişi referans alıp bugünün tasarım anlayışıyla Anadolu kültürünün ögelerini yeniden tasarlıyor.Tamamen el işi olan bu objeleri yarı profosyonel bir fotografçıyla katalog haline getiriyor.Sadece 1000 tane bastırarak eşten dosttan bulduğu adreslere postalıyor. Bu adresler A+ müşteri adresleri.Ve telefonla sipariş almaya başlıyor.He üründen bir tane olması da bazen sıkıntıya soksa da siparişler arttıkça Anadolu'daki bir çok atölyeyle çalışarak komponse ediyor.

Ebru Çerezci'nin dönüm noktalarından biri de boynerin alışverişi ve bunu yurdışından misfairlerine hesiyesi, misafilerinin beğenmesi ve Ebru Hanım'ı arayıp bunu mağzalarında satmak istemesi...Ve şimdi Hiref Beymen Mağzalarının yanında, Kanyon ve İstinye Parkta hizmet veriyor.İş Bankasından tutunda bir çok uluslararası iş yapan Tür şirketleri Hirefibn müşterisi...

Sormak istediğim ama soramadığım asıl soru şuydu Ebru Hanım'a;

Eğer 1000 Katalog tutmasaydı ne yapacaktı B Planı var mıydı?

Tekrar yeni bir şirkete geri dönüp çalışmak mıydı yoksa inatla devam etmek miydi?

Ebru ÇEREZCİ gerçek bir girişimci.Onun şansı ilk denemede tutmasıydı.



GARANTİCİ-1 ( ABDULKADİR KONUKOĞLU)



Abdulkadir Konukoğlu tekstil işinde kral olarak başlayan, bugünlerini ona borçlu olan Sani Konukoğlunun oğlu olarak dünyaya geldi.Fabrikanın her türlü kademesinde çalışarak işi öğrenci.Konukoğlu Alaylıdır.Üniversitede değil iş hayatında öğrenmiştir işletme sanatını.

Konukoğlu babası vefat ettikten sonra işin başına gecerek, ilk yaptığı iş kendi ağzıyla mirası bölüşmek oldu.Aile şirketinin sıkıntılarını bilen konukoğlu bu şekilde ilerde şirketin yok olup gitmesini önledi.Daha sonra airfel klimadan argela telecom'a kadar yatırım yapıyor.

Grirşimci olmadığı da aslında burada ortaya çıkıyor.Yıllık ciosu 1 milyon doların üstündeki şirketlerle ilgilenip alıp satıyor.İşin özü burada. Sanko markası sadece tekstilde değil bir çok satın almayla her sektörde farklı isimlerle karşımızda.Yatçılıkdan iklimlendirmeye, rüzgar enejisinden bilişime tıp alanına her yerde mevcut.

Evet Abdulkadir Bey aldığı şirketlere değer katıyor, istihdam sağlayarak ekonomimize katkı sağlıyor fakat gelin görün ki bu girişimcilik ruhu ile değil, Alaylı işletme gücüyle yapıyor.Sıfırdan değil belirli kademelerde başlayıp sonra satın almalar yapması yatırımcı olduğunu göstermektedir.1 milyon cirodan altındakilerle ilgilenmemesi de garanticiliğini gösteriyor.

Bir şey daha konuşmasında gençlere önerdiği gelecek yıllarının işinin ENERJİ sektörü olması da çok komikti.Milyonlarca dolar harcanarak bu sektöre girilebilceğini unutan Konukoğlu, gençler arasında bu tavsiyesi gerçekçi bulunmamıştır.




GİRİŞİMCİ - 2 ( EMRE MERMER / DUKKAN )


ODTÜ İşletme mezunu Emre Mermer çok uzun bir iş yolculuğundan sonra (Denetim Şirketleri , Bankalar) Kasap olmaya karar verir.Ama bu kasaplık diğerlerinden farklıdır.Besicilikse aileden gelme bir karakterdir.Farklı türden inekleri getirmesi bunların ünlü otellere ve firmalara satılması, satarken alırken sorunlar yaşaması ama bıkmaması, ingiltereye gidip en ünlü steak biftekin know how'ını ücretsiz alması bunu Türkiye'de etilerin arkasında varoşlarda küçük bir kasap dükkanıyla başlayıp bir iki masayla satması, ünlü müdabvimlerin gelmesi yeni bir dükkanla isi büyütmesi, sonra Dükkan markasının ortaya çıkması ve endevaur girişimcilik ödülünün sahibi olmasıyla Emre Mermer Girişimci olarak nitelendiriyoruz.

Şimdi Bebeğe açtığı fastfoodla da gönüllere taht kurmasını bilmiştir.

Emre Beye de sormak istediğim bir iki sordu vardı;

1) Emre Mermer Sürekli Yurtdışına çıkarak dışarda neler oluyora bakıyor araştırıyordu.Ama asıl soru şu Gençlerin bir işe başlaması için sürekli yurt dışına çıkacağı araştıracağı bulabileceği bir sermaye bir nakit akışı yok.Bu yolu nasıl çözecek yeni girişimciler.

2) Niye girişimcilerin bir çoğu Ebru Çerezci örneğinde de gördük A+ müşteri profiline hitap ediyor (Kilosu 80 milyonlarda steak'in ücreti)



DEVAM EDECEK...


Girişimci vs. Garantici (1) Özeti diğer yazımda belirteceğim.Diğer yazımda Sarp Evliyagil (Ajantürk) , Gamze Cizreli (Big Chefs) ve Yasin Ekinci (Eat&Go) 'yi anlatacağım...

28 Haziran 2009 Pazar

Arnavutluk...

İki hafta önce arnavutluktaydım.Daha önce de gitmiştim balkanların hayatından en mutlu insanlarının ülkesine.Bir kaç gözlemimi paylaşmak istedim;

Arnavutluk, kominist sistemden sonra iç çatışmalarla yıllarını geçirmiş son 10 senedir kendisini toparlamaya çalışan bir ülke.

Arnavutluk, globalizme yıllardır sınırlarını yıktırmayan bir ülkenin son yıllarda globalizmin etkisini son derece canlı gördüğüm hissettiğim bir ülke.Dünya markalarının bir çoğunu Arnavutlukta görmek mümkün.

Arnavutluk girişimciliğin daha çok yaygın olmadığı gelişmeye, yatırım yapmaya çok uygun bir ülke.

Arnavutluk, Türk şirketlerinin, Enka, Alpet, Eagle Mobile, albanian telecom gibi bir çok yatırımla Arnavutlara kolaylık, tekelliyetleri kırmış fiyat avantajı sağlamış göğsümüzü kabartmış bir ülke .

Arnavutluk, İnternet kullanımın yavaş yavaş arttığı hız konusunda ise Türkiye'nin çok altında olan bir ülke.

Arnavutluk ekonomik sıkıntılar olmasına rağmen, üretimin çok minumum olmasına rağmen hayret edilecek şekilde mutlu ve samimiler.

Şehirleri arasında ekonomik alt yapı yaşam standartları bakımndan uçurum olan, 3,5 milyon nufusa sahip olan bir ülke.

Osmanlının etkilerini çok sık gördüğümüz, geleneklerinde etkisini ciddi ciddi hissettiğimiz nufusunun %80'i müslüman olan bir ülke.

Doğal ve tarihi varlıklarıyla Türkiye'ye benzer çok yönü olan ülke.

Salih Berisha'nın başında bulunduğu demokratik ve sosyalislerin bulunduğu bir kaç parti mecliste bulunuyor.

Liberallerin parti bayraklarının yanın Amerikan Bayrağının bulunması bana "Acaba Türkiye'de böyle birşey olsa nasıl karşılanırdı"yı sordurttu.

Nato'ya yeni girmiş küreselleşme ve kapitalimizin tüm etkileriyle, kendi varlığını sürdürmeye çalışan bir ulus.

Arnavutların, Türkiye'yi ve Türklere bakış açısı çok samimi.Çok büyük çoğunluğu italyanca ve ingilizceyi anadili gibi konuşuyor.Arnavutçayla Türkçenin yüzlerce ortak kelimesi var ama yavaş yavaş, bu Türkçe kelimeleri dillerinden (eski sözcük varsayarak) arındırıp yenileriyle günlük kouşmaya devam ediyorlar.

Tencere, Pencere, yavaş yavaş, inşallah, kısmet, porta (dış kapı) hatırlayabildiği ortak kelimelerden...


Arnavutluğun Özeti: Ekonomik ve siyasi açıdan çok da iyi olmayan bir ülkenin insanlarının bu kadar mutlu olması beni gerçekten şaşırttı. Arnavutluk yatırıma ve girişimciliğe aç bir ülke.Kesinlik gitmenizi tavsiye ederim.

19 Haziran 2009 Cuma

Daldan Dala...

Bugünkü yazımın başlığı daldan dala...Girişimcinin hikayesinin özeti bu mudur?Bizde bir deyim vardır: "Uçar gezer" bu yazımda bu deyimi girişimilikle bağdaşıp bağdaşmadığını anlatıcam.

Toplumun büyük bir kesim gelenekçi, muhafazakr yapıyla beyinleri ve görüş alanlarını tabulara sıkıştırmış durumdadır.Girişimci olabilmek için bu tabuların yıkılması finansal olarak da bu yıkıma kolaylık sağlanması zordur.Bundan dolayıdır ki Türk insanının girişimcilik ruhu katledilmiş, gençleri zaman zaman büyük şirketlerde köleliliğe mahkum etmiştir.

Grişimcinin toplum tarafından en çok daldan dala atlamakla ve ayağının yere basmamasıyla suçlanmıştır. Gerçekte böylemidir? Yada derin bir çizgi mi vardır bu iki kavram arasında...

Grişimci hikayelerini okuduğumuzda bir çok girişimcinin ilk başladığı işte başarısız olup daha sonrasında 2.- 3. hatta 4. işinde bu başarıyı sağladığını çokca görüyoruz.Bu daldan dala atlamanın ötesinde inatçılığın ve azmin göstergesidir.Ya bir eat'n&go ya dükkan ya hiref ya bigchefs yada başka bir girişimci bıraksaydı, mağlubiyeti kabullenip bıraksaydı böyle başarıları görmemiz mümkün olacak mıydı?

Ama şunu kabullenmemiz de gerekiyor.Bir girişimin devamında bu oluşturduğu marka ve iş modeline değer kazandırtıktan sonra yatırımcılara satması kadar normal bir şeyde yoktur.Çünkü girişimncinin kanı hızlı akandır.Fırsatları koklayan olmayanı bulmaya çalışandır.
Bu hızlı kanı bir yerden sonra eğer başarılı kattığı şirket yavaşlattığını seziyorsa yeni girişimleri önceki girişimin olumsuz etkilediğini düşünüyorsa satması ve yeni okyanuslara kulaç atması olağanüstü bir durum değildir.

Son zamanlarda bir çok yatırımcıdan satın alma tekliflerinden sonra yeni okyanuslara atılmanın doğru zamanı mı düşünmeye başladım.Adreseyemek.com, 4 yıldır çabaladığımız belirli yerlere getirdiğimiz, gecemizi gündüzümüze kattığımız bebeğimiz diyebilirim. Ama sanki Adreseyemek.com'un satışının zamanı geldi mi diye düşünmeden de edemiyorum.

İşin Özeti; Daldan dala başarı için atlandığını unutmamalı, ayaklar yere basmalı, değerini bulduğunda satıp satmamak değelendirilmeli...

16 Haziran 2009 Salı

Devrim Arabaları Ve İnanç...

Uzun zamandır izlemek istediğim ama bir türlü zaman ayırıpta izleyemediğim "Devrim Arabalarını", içerisinde yatan azmi, inancı ve girişimciliği paylaşmak istedim bugün...



Filmin senaryosunu ve oyuncuların performansını tek kelimeyle mükemmel buldum. Devrim arabarı bir inancın zaferiydi aslında. "Yapabiliyorumu", başarabiliyorumu" çok güzel anlatmış. Umutsuzluğu ön yargıları azim ve inançla yenmiiş bir filmin öyküsüydü...



Girişimcilikte buna benzer hatta aynı bile demekte sakınca yoktur.Herkesin "yapamazsın, yapamazlar" dediği noktada bu elimden geliyor yapabiliyorum başarabiliyorum diyendir girişimci.



Umutsuzluğa yer yoktur.Sıfırdan, onlarca eksikle başlanan Türkiye'nin ilk arabası gibidir girişimcilik.



Sorunları çözemeyince pes diyen değil yarın başka bir yoldan deniyelim deyip, geceleri uykuyu unutup başka bir yoldan başarabilendir.Nitekim devrim arabalarında izlediğimde oydu.



Bürokratik engeller, fabrikasyonun olmayışı, sınırlı bütçeler, ve en önemlisi Yapamazlar diyenlere inat yapılan bir arabanın hikayesini kendi hikayemle özdeşleştirdim.



Çoğu insan Devrim Arabalarını izlerken Türkiye'nin niya hala arabası olmadığı mantalitesini çözmüş olmanın kızgınlığı, ve kırıgınlığını yaşarken benim gözümde ise yaşadığımız zorlukların kurugusu farklı bir şekilde filmleştirmesi gördüm.Bir çok girişimci de izlerken eminim bunu hissedecektir.



Bu yazımda işin özeti kısmını yazmaktansa devrim arabalarını şiddetle tavsiye ediyorum...

12 Nisan 2009 Pazar

Ahlaklı Rekabet Ve Rakip...

Piyasanın, rekabatin iş yapmanın kirlendiği Türkiye'de, sektörde başarılı olmanın en önemli ölçütü ahlaklı olmaktır.

Bu işi yapmak zordur, ahlaksız rakiple ahlaklı doğru bir şekilde rekabet etmek zordur, rakibinin üç kağıtlarına karşılık vermeden yoluna devam etmek zordur, müşterini alavereyle dalavereyle kandıran rakibine karşı dik durmak zordur, senin onlarca gün emek verdiğin bebeğin gibi büyüttüğün girişimini bire bir kopyalayıp sonra bunun üzerinden HARAM para kazanana eyvallah demek zordur kısacası tertemiz kabailmek zor oğlu zordur ama başarmak senin elinde...

Bir sektörde rekabetin olması çok normaldir.Aynı işi yapan bir çok oyuncu olmalıdır ki tekeliyet ortadan kalksın.Otomotiv sektöründe herkes araba satmaktadır ama tasarımlar pazarla taktikleri fiyat stratejileri gibi bir çok yönden farklıdır.Veya tütün sektörü bir çok sigara markası vardır ama ilk bu işi malbora yaptı diye winston onu taklit etti satmamalı gibi durum söz konusu olamaz.Ama sektöründe ford ismini koyduğunda diğer bir şirket taklit için lord koyarsa veya dikiz aynası tasarımında direksiyon simidinde kullanılan özlliklere kadar aynısını yaparsan art niyet vardır bunun tartışılması bile gereksizdir.

Sektörümden örnekler vererek devam etmek istiyorum yazıma ahlaksızların ismini vermeden; ahlaklı rakiplerin de ismini kocaman yazarak...

Birilerinin üzerinden kene gibi, kıl kurdu gibi para kazanan bir online yemek siparişi sitesinden bahsedelim.Bize ait 4 yıldır gecemizi gündüzümüze kattığımız sitenin tr uzantısını alarak kendi sitesine yönlendiren bu ahlaksızlar, adımızla para kazanmayı beklemektedir.Bu yetmez, HARAM para kazanmanın tek yolu onları tatmin etmemiştir.Yıllardır uyguladığımız, sadece fikri için gece gündüz düşünüp uykularımızı terk ettimiz promosyonları da bire bir uygulamaktadır.Bu yolda yetmemektedir bu Ahlaksıza;Saadet zincirleriyle büyük ideallerine(!) ulaşmanın hayalini kurmaktadır.

Bir diğeri iki şehirde yapan bir firma...Görünce gözlerime inanamadığım ahlaksız...Modüllerimizn isimlerinden tutanda sıkça sorulan sorulara kadar, tasarımlarımızdan tutunda yerleşimlerine kadar bire bir kopya yapan online yemek siparişi sitesi...Daha önce anlatmıştım yaratıcı olmadan kullanıcıya yeni şeyle sunmadan başarılı olmanın imkansız olduğunu.Evet sipariş alırsın evet para kazanırsın ama başarılı olmanın ölçütü bu mu?Bence değil olmayacak da...

Bir diğerinden bahsedelim, spam yapan site...Kendi markalarımızın ismine reklam verip müşterilerimizi çalmaya çalışan ahlaksız hırsız...Google;'lı da bu hırsızlığa alet eden online yemek sitesi...

Dahası da var ama yeter edelim.Şimdi düşünelim; bir yeyeyemek vardı başkasının dvd promosyonu aynen yapıp kapatıp giden bir aloyemek vardı bir doydum vardı rakibini tasarımını birebir yapıp kepenkleri kapatan bir neleryesek bir lezzetsofram vardı kontör promosyonun yapıp kapatmaya çok yakın olan...

Şimdi soruyorum ahlaksızların kapatmasına ne kadar kaldı sizce?Sorunun cevabını vermek için filozof olamaya gerek yok.

Özet; Sektörümüzde ahlaklı şirketin kapanmasını asla istemiyoruz.Sektörün onlarla büyüyeceği inancına sahibiz.Ama bizler her sektörde olduğu gibi doğal seleksiyonun güç oranıyla değil ahlakla doğru orantılı olarak işlemesini istiyoruz.

Girimşimcilik ve Sen

Bu yazımda girişimcilik üzerinde durmanın faydasını görüyorum.Eğer;


1) Geceleri kafanı yatağa koyduğunda yeni bir fikirle en az bir saat cebelleş oluyorsan

2) Sürekli yenilikleri takip etmek istiyorsan

3)Başkasının işinde maaşlı çalışmak sana sıkıcı geliyorsa

4) Riski seviyorsan,

5)Öncelikli hedefin pembe panjurlu bir ev, evde sizi bekleyen bir eş, iki çocuk değilse,

6) Yeni bi fikirde kanınız hızlı akıyor kalbinin gümlemesi kulağında hissediyorsan,

7)Keni işinde çalışmanın yorulmanın sizi daha mutlu edeceğine inanıyorsan,

8)Sınırlı varlıkların ve likiditenle büyük işlerin hayalini kuruyorsan,

9)Ve fikirlerini ilk arkadaşlarınla paylaşıp olumlu cevap arıyorsan,


Sen girişimcisin aman kendini harcatma!Sakın para biriktireyim bi şirkete gireyim sonra hayalimde koşarım deyip kendini köreltme, sıfırdan başlamayı değil eksiden başlamayı göster herkese.


Örneklerine fala bakma sıfırdan başladım diyenlerin en az 200 bin dolarla işe başladığını unutma. O ne yapmışı değil ben ne yapabilirim diye düşün.Realist düşün ama hayallerini katletme katlettirme...


Annenin babanın akrabalarının bu işi yapamazsın demesine sakın bakma, korkaklık etme sakın ailenden borç alma başarmazsan sonrasında ben sana demeişmiydimi dinlememek adına...


Kirlenmiş bir pazarda kendini kirletme, ahlaksız rekabetin içerisine sakın girme onlarca engel çıkacaktır engelleri gözünde büyütme büyüttükçe o engeli aşamazsın çünkü zaten sen 5-0 geriden başlıyorsun sakın yılma.


Risk al aynı dili konuştuğun insanlarla iş yap motive et motive ol.Zaman zaman yorul ama yorulduğunda ara verme, bırakma 1 gün sonra başka bir yoldan napabiliriz düşün.


Geceni sabaha kat gerekirse...

Girişimciliğin başlangıcı, brezilya dizisine benzer, hayatın her anı inişli çıkışlıdır.Buna alış.

Suyu tutan değil suyu akıtan lider ol paylaş paylaşmadan çoğaltamazsın başaramazsın...

Sonra arkana bak.Ne kadar hızlı geçmiş bu uzun yıllar de.Masal gibi değil roman gibi de...Nerden nereye cümlesini kur hesaplaş kendinle eksiklerini gör yılların getirdiği tecrübeleri artık paylaşmanın zamanı de ve cesaret ver gençlere destek ol girişimcilere başlangıcını unutmadan kapitalizmin acımasız zırhını kuşanmadan yardımcı ol...

Girişimciliğin Özeti; Girişimci olunurmu doğulur mu geyiğini bir yana bırakarak hissetiğimiz nedir önemli olan bu.Girişimcilik sonu görünmeyen bir delhizdir.Sürekli her fikre açık olup bunu yorumlayandır girişimci.Girişimcinin yaşı yoktur girişimciliğin okulu yoktur.Girişimcinin para hırsı yoktur onu tatmin eden başarıdır zaten klasiktir başarı parayı elbet getirecektir.

6 Ocak 2009 Salı

Network Marketing Hikayesi...

2009'un ilk yazısını giderek popülerleşen network marketinge ayırdım.Network marketing çok katmanlı paarlama sistemi de diyebileceğimiz bu pazarlama yönteminde basamak basamak karı artan bir sistm olarak görülmektedir.Kısa bir örnek vermek gerekirse, bir şirketin temsilcileri ürünlerini satmak için temsilciler belirleniyor.Bunun adı distribitör, süpervizör,bayi vs. Bu temsilci kendine yeni alt kademe temsilciler belirliyor.Alt kademdekilerde bir alt bir alt derken zincir kuruluyor.Her temsilci bu network sistemine girmek için ürüne belli meblağlarda ücetler ödemek zorunda.Her alt kademeden her yeni temsilciden üstündeki temsilci para alıyor her satıştan tüm network paza kazanıyor.





Bu network marketing'İn en önemli özelliği kişisel bakım ürünlerinin çok fazla popüler olmasıdır.Özellikle zayıflama,cilt bakım,kozmetik,makyaj ürünleri seçilmiştir.Bunun asıl sebebi ilk hedef kitlenin bayanlar olmasıdır.Hem kullanma hem de yüksek meblağlar ödeyip temsilci olarak part_time, evden çalışma imkanları olması ürünü belirleme yönünden öenmlidir.





Bunu Türkiye'de dione, herbalife, avon, seda sayan marketing gibi örnekleri mevcut.Bu ürünlerin en öenmli özelliği yaptığım hesaplara göre üretim maliyetinin çok düşük olması çünkü ana şirketin bu üründen kar etmesini bekliyrsak ve her katmana belirli yüzelerinin bırakıyorsa satış fiyatı üretim maliyetinin 10 katından belki daha fazla olması gerekiyor.



Network marketingin savunucuların savunduğu iddialar zincirde son kullanıcı'nın olmaması ama kendi sistemlerinden son kullacının ürünü alıp kullandığı tezi üzerine yürütülüyr.Fakat ne kadar bu ürünleri tüketen var bilinmemekte.

Herbalife örneğinden gitmek istiyorum; Hani şu "Amerikan şirketine Acil 25 kişi aranıyor" "Uluslararası Gıda Ürünleri Satan Şirkete Temsilci aranıyor Pazarlama Değildir!" "Evden veya fisten Parttime Çalışmak İstermisiniz?" Gibi iş ilanlarıyla gazetenin her tarafını olduran şirketten bahsediyorum.Herbalife süpervizör (Parekendeciye veren ilk toptancı) 6,000 Tl ücret almakta ve bunun karşılığında sayısı çok az ürün süpervizöre veriliyor.Şimdi süper vizör pakekendeciye her saatığı ürünün %50 sini alıyor.Ayrıca her buluğu süpervizörün %5 i gibi...Şirket burada çok zeki işler çeviriyor çünkü kendi stoğundan çalıştırmak yerine 6 milyarı vereceksin diyor.Sonunda bu işe giren çıkamıyor ünkü elden 6 milyar gitti.Ürünü satamayınca kendisi kullanmaya başlıyor.Battıkça batıyor...Bu işten elbet kazananlar var ama kazanmayanların sayısı azımsanmayacak derecede.10.000 süpervizörü lan şirket 6 trilyon gibi bir parayı kasaya atıyor.Ve şirket ihtişamlı eğitimler toplantılar hazırlıyor lüks otellerde.Bu eğitimlere giriş 50 milyondan başlıyor ve 150 ye kadar gidiyor.Süpervizörlerin, yeni aday distirbitörlerini(Parekendecilerini) getirmesi gerekiyor bu toplantılara.1500 kişi katılıyor bu toplantılara.ve aydan onlarca kez tekarlanan eğitimlerden milyarlarca para yine kasaya atılıyor.Tabi bu süpervizörler distiribitörlerin vergi kayıtlarının olmaması da zaten bu işin meşruşuğunu ortadan kaldırıyor.Ürün satışında hiç kimse ne fatura ne fiş kesiliyor.Devletin trilyonlarca vergi kaybı da cabası...



Network marketingi kuranlar bu inanılmaz paralarla diğer şirketlerin de iştahını kabartıyor.Peki bu distribitörlerin, süpervizörlerin, dünya takımının sonsuz derinliğin,milyonerler takımının(Bunlar katmanlardır) iştahını kabartan sebep ne... "TEMBELLİK" birbirleri üzerinden para kazanma sistemine dayalı bu sistemde çok çalışmayarak altındakilerin alışmasıyla onlardan yüzdeler alarak para kazanmayı kim başka nasıl açıklayabilirki?



Özet: Bu zincir veya adına network marketing deyin çok ocaklar söndürmüştür.Bu sisteme girmek, başkalarının üzerinen çalışmayarak emek harcamayarak belirli yüzdeler almak yerine en çok kazanın şirket oluğunu görüp bu sistemlere girişte bin kere düşünmeyi tavsiye ederim...