28 Haziran 2009 Pazar

Arnavutluk...

İki hafta önce arnavutluktaydım.Daha önce de gitmiştim balkanların hayatından en mutlu insanlarının ülkesine.Bir kaç gözlemimi paylaşmak istedim;

Arnavutluk, kominist sistemden sonra iç çatışmalarla yıllarını geçirmiş son 10 senedir kendisini toparlamaya çalışan bir ülke.

Arnavutluk, globalizme yıllardır sınırlarını yıktırmayan bir ülkenin son yıllarda globalizmin etkisini son derece canlı gördüğüm hissettiğim bir ülke.Dünya markalarının bir çoğunu Arnavutlukta görmek mümkün.

Arnavutluk girişimciliğin daha çok yaygın olmadığı gelişmeye, yatırım yapmaya çok uygun bir ülke.

Arnavutluk, Türk şirketlerinin, Enka, Alpet, Eagle Mobile, albanian telecom gibi bir çok yatırımla Arnavutlara kolaylık, tekelliyetleri kırmış fiyat avantajı sağlamış göğsümüzü kabartmış bir ülke .

Arnavutluk, İnternet kullanımın yavaş yavaş arttığı hız konusunda ise Türkiye'nin çok altında olan bir ülke.

Arnavutluk ekonomik sıkıntılar olmasına rağmen, üretimin çok minumum olmasına rağmen hayret edilecek şekilde mutlu ve samimiler.

Şehirleri arasında ekonomik alt yapı yaşam standartları bakımndan uçurum olan, 3,5 milyon nufusa sahip olan bir ülke.

Osmanlının etkilerini çok sık gördüğümüz, geleneklerinde etkisini ciddi ciddi hissettiğimiz nufusunun %80'i müslüman olan bir ülke.

Doğal ve tarihi varlıklarıyla Türkiye'ye benzer çok yönü olan ülke.

Salih Berisha'nın başında bulunduğu demokratik ve sosyalislerin bulunduğu bir kaç parti mecliste bulunuyor.

Liberallerin parti bayraklarının yanın Amerikan Bayrağının bulunması bana "Acaba Türkiye'de böyle birşey olsa nasıl karşılanırdı"yı sordurttu.

Nato'ya yeni girmiş küreselleşme ve kapitalimizin tüm etkileriyle, kendi varlığını sürdürmeye çalışan bir ulus.

Arnavutların, Türkiye'yi ve Türklere bakış açısı çok samimi.Çok büyük çoğunluğu italyanca ve ingilizceyi anadili gibi konuşuyor.Arnavutçayla Türkçenin yüzlerce ortak kelimesi var ama yavaş yavaş, bu Türkçe kelimeleri dillerinden (eski sözcük varsayarak) arındırıp yenileriyle günlük kouşmaya devam ediyorlar.

Tencere, Pencere, yavaş yavaş, inşallah, kısmet, porta (dış kapı) hatırlayabildiği ortak kelimelerden...


Arnavutluğun Özeti: Ekonomik ve siyasi açıdan çok da iyi olmayan bir ülkenin insanlarının bu kadar mutlu olması beni gerçekten şaşırttı. Arnavutluk yatırıma ve girişimciliğe aç bir ülke.Kesinlik gitmenizi tavsiye ederim.

19 Haziran 2009 Cuma

Daldan Dala...

Bugünkü yazımın başlığı daldan dala...Girişimcinin hikayesinin özeti bu mudur?Bizde bir deyim vardır: "Uçar gezer" bu yazımda bu deyimi girişimilikle bağdaşıp bağdaşmadığını anlatıcam.

Toplumun büyük bir kesim gelenekçi, muhafazakr yapıyla beyinleri ve görüş alanlarını tabulara sıkıştırmış durumdadır.Girişimci olabilmek için bu tabuların yıkılması finansal olarak da bu yıkıma kolaylık sağlanması zordur.Bundan dolayıdır ki Türk insanının girişimcilik ruhu katledilmiş, gençleri zaman zaman büyük şirketlerde köleliliğe mahkum etmiştir.

Grişimcinin toplum tarafından en çok daldan dala atlamakla ve ayağının yere basmamasıyla suçlanmıştır. Gerçekte böylemidir? Yada derin bir çizgi mi vardır bu iki kavram arasında...

Grişimci hikayelerini okuduğumuzda bir çok girişimcinin ilk başladığı işte başarısız olup daha sonrasında 2.- 3. hatta 4. işinde bu başarıyı sağladığını çokca görüyoruz.Bu daldan dala atlamanın ötesinde inatçılığın ve azmin göstergesidir.Ya bir eat'n&go ya dükkan ya hiref ya bigchefs yada başka bir girişimci bıraksaydı, mağlubiyeti kabullenip bıraksaydı böyle başarıları görmemiz mümkün olacak mıydı?

Ama şunu kabullenmemiz de gerekiyor.Bir girişimin devamında bu oluşturduğu marka ve iş modeline değer kazandırtıktan sonra yatırımcılara satması kadar normal bir şeyde yoktur.Çünkü girişimncinin kanı hızlı akandır.Fırsatları koklayan olmayanı bulmaya çalışandır.
Bu hızlı kanı bir yerden sonra eğer başarılı kattığı şirket yavaşlattığını seziyorsa yeni girişimleri önceki girişimin olumsuz etkilediğini düşünüyorsa satması ve yeni okyanuslara kulaç atması olağanüstü bir durum değildir.

Son zamanlarda bir çok yatırımcıdan satın alma tekliflerinden sonra yeni okyanuslara atılmanın doğru zamanı mı düşünmeye başladım.Adreseyemek.com, 4 yıldır çabaladığımız belirli yerlere getirdiğimiz, gecemizi gündüzümüze kattığımız bebeğimiz diyebilirim. Ama sanki Adreseyemek.com'un satışının zamanı geldi mi diye düşünmeden de edemiyorum.

İşin Özeti; Daldan dala başarı için atlandığını unutmamalı, ayaklar yere basmalı, değerini bulduğunda satıp satmamak değelendirilmeli...

16 Haziran 2009 Salı

Devrim Arabaları Ve İnanç...

Uzun zamandır izlemek istediğim ama bir türlü zaman ayırıpta izleyemediğim "Devrim Arabalarını", içerisinde yatan azmi, inancı ve girişimciliği paylaşmak istedim bugün...



Filmin senaryosunu ve oyuncuların performansını tek kelimeyle mükemmel buldum. Devrim arabarı bir inancın zaferiydi aslında. "Yapabiliyorumu", başarabiliyorumu" çok güzel anlatmış. Umutsuzluğu ön yargıları azim ve inançla yenmiiş bir filmin öyküsüydü...



Girişimcilikte buna benzer hatta aynı bile demekte sakınca yoktur.Herkesin "yapamazsın, yapamazlar" dediği noktada bu elimden geliyor yapabiliyorum başarabiliyorum diyendir girişimci.



Umutsuzluğa yer yoktur.Sıfırdan, onlarca eksikle başlanan Türkiye'nin ilk arabası gibidir girişimcilik.



Sorunları çözemeyince pes diyen değil yarın başka bir yoldan deniyelim deyip, geceleri uykuyu unutup başka bir yoldan başarabilendir.Nitekim devrim arabalarında izlediğimde oydu.



Bürokratik engeller, fabrikasyonun olmayışı, sınırlı bütçeler, ve en önemlisi Yapamazlar diyenlere inat yapılan bir arabanın hikayesini kendi hikayemle özdeşleştirdim.



Çoğu insan Devrim Arabalarını izlerken Türkiye'nin niya hala arabası olmadığı mantalitesini çözmüş olmanın kızgınlığı, ve kırıgınlığını yaşarken benim gözümde ise yaşadığımız zorlukların kurugusu farklı bir şekilde filmleştirmesi gördüm.Bir çok girişimci de izlerken eminim bunu hissedecektir.



Bu yazımda işin özeti kısmını yazmaktansa devrim arabalarını şiddetle tavsiye ediyorum...